Gelir Adaletsizliği

Binlerce yıldır hemen hemen her toplumun baş edemediği en büyük sorunlardan birisi gelir adaletsizliğidir. Yazının icadı ve paranın bulunması ile belirgin hale gelmiş, her dönemde çözülememiş problemdir. Kimine göre kader, kimine göre tercih, bazılarına göre siyasi, bazılarına göre ekonomik nedenleri var.

Antik Mısır' da firavunlar, çeşit çeşit meyveleri midelerine gömerken günde bir salatalık ile geçinerek piramitlerde çalışan inşaat işçileri de bu adaletsizliğin kurbanı, saraylarda şarapların su gibi aktığı Roma Krallığı döneminde pazarda sahibini bekleyen köleler de.

Özellikle dikta ile yönetilen toplumlarda bu gelir dengesinde fark iyice açılmıştır. Fakat demokrasilerde de bu duruma yine çare bulunamamıştır. Tabiki geçmiş dönemlere göre çok yol kat edildi fakat şuan hala açlık sınırı altında yaşayan milyonlarca insan varsa bu konu üzerinde ciddi şekilde durulmalıdır. Dünyanın en zengin 50 insanın varlığı dünya üzerindeki 3 milyar insanın doymasını sağlıyorsa bu dengesiz düzenin eseridir.

Gelir adaletsizliği bir çok filme, müziğe, şiire açıkçası sanatın her dalına konu olmuştur. Bir çok sanatçı bu konu üzerine sanatını icra eder ve toplumda bundan beslenir. Birçok kuruluş tarafından takdir görür mesela Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (Los Angeles, Amerika) gibi. 2019 yılında En iyi oscar ödülü almış Güney Kore yapımı ''Parasite'' filmi de gelir adaletsizliğini konusunu ele alır. Film şuan en gelişmiş toplumlar arasında olan dünyanın en büyük 10. ekonomisi konumunda, işsizlik oranının yaklaşık %2 olduğu Güney Kore' de gün yüzü göremeyen bodrum katlarda yaşayan insanların hikayesini ve hayatlarının topluma yansımasını anlatır. Filmde çok net anlaşıldığı gibi toplum içerisindeki gelir adaletsizliği sonucu çatışma ortaya çıkar ve bu çatışma her zaman bastırılamaz ve herkese ucu dokunabilir. Nasıl ki en elit insanların yaşadığı semtlerde otursanız bile eviniz soyulabiliyorsa, sosyetenin en uğrak yerlerinde de gaspa uğrayabilirsiniz. Bu adaletsizliğin bedelini toplumda herkes ödeyebilir.




Türkiye' de şuan yoksulluk sınırı 4 kişilik bir aile için 7 bin 732 lira. Asgari ücret ise 2 bin 324 lira. Ailede 3 kişi çalışsa bile yoksulluk sınırı altında kalıyor. Şuan Türkiye' de yoksulluk oranı yaklaşık %20 yani 16 milyona yakın insan yoksulluk sınırı altında yaşamaya çalışıyor. Dünyada ise 2,8 milyar insan yoksulluk sınırı altında yani dünya nüfusunun %46 sı. Aslında bu nufüs bütün dünyanın yükünü çekiyor. Üzerimizdeki kıyafetlerden, yediğimiz yiyeceklere kadar hepsinde bu nufüsun emeği var. Biz daha ucuzunu talep ettikçe ve tüketim alışkanlıklarımız arttıkça yoksulluk sınırı altında yaşayanların sayısı artacak ve bu %46 nın hepsini etkileyecek. 800 milyon insan ise açlık sınırı altında.

Matematik ortada ve açık bir gerçek var yoksulluk için kısa vadede bir çözüm gerçekten küresel olarak çok zor. Bunu toplum seviyesinde çözmemiz imkansız. Fakat açlık konusu ile ilgili herkesin insani ve vicdani görevi var. Çünkü bu dünyaya gelen ve suç işlememiş herkesin öncelikli tek hakkı yaşamak.

Gelir adaletsizliği ile ilgil çözümü ikiye ayıracak olursak;

Birincisi toplum olarak daha dikkatli tüketim, dayanışma ve yardımlaşma sağlamak. Üretime destek olmak.

İkincisi devlet politikalarında daha kararlı ve yapıcı adımlar;

·       İstihdamin arttirilmasi ve işsizliğin azaltılması
·       Temel ihtiyaçların devlet tarafından sağlanması
·       Tüketici fiyatlarının denetimi
·       Okul ve iş hayatı arasında köprü oluşturmak
·       Vergi kanunlarının daha adaletli hale getirilmesi

 Peki bunlar olmazsa ne olur? Mutsuz, huzursuz ve umutsuz toplumlar oluşur ve bu toplumlarla ilerleme, büyüme, gelişme sağlanamaz. Savaşlar ve çatışmalar da bu olumsuzluklardan beslenir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başlangıç

Covid-19'dan sonra